Korona günlerindeyiz, kaçıncı gündeyiz artık saymıyorum. Başladığından beri zaten hep aynı günü yaşıyormuşuz gibi geliyor bana, çok az şey değişiyor hayatımda. İçimde süregiden bir şey var, tanımlaması güç, neyi farklı yapmaya çalışsam ya da olduğum andan biraz sıyrılmaya çalışsam bana burada, hiçbir yere gitmedi, diyor. Alacakaranlıkta kalakalmış gibiyim.
Koronadan önceki insan değilim artık. Hayatta karşılaştığımız tüm felaketler bizi hayatımızdaki temel gerçeklik anlarına götürürler bilirim.
Bu felaketteki gerçeklik anım beni o anda hapsetti, görünmez duvarlar, ağlarla kıpırdayamaz hale getirdi. O andan çıkamadığım için geri kalan her şey önemini yitirdi. Üstelik o anda sadece ben kalmadım neredeyse tüm dünya o anda. Kıpırdayamıyoruz. Sanki hep birlikte bir mayının üstüne bastık. Ne kadar dayanabiliriz bilmiyoruz. Tek bildiğim dayanma gücümüz beklenenin üstündeymiş. Vazgeçmedik.
Kitaplar avutmuyor, filmler teselli etmiyor. Hiç öngörmediğimiz bir kurgunun içinde öylece bekliyoruz. Kurtulmayı mı bekliyoruz? Kulağımıza gelen sesler hiç ümit vermiyor. Kurtulup eski hayatımıza dönelim istiyoruz. Korona gerçeğini yaşamadan önceki ana dönebilseydik aslında o hayattan pek de memnun olmadığımızı hatırlayacaktık. Korona sahip olduğumuz ama kıymetini pek de bilmediğimiz neleri gösterdi bize? Gerçekten, hakikaten buna inanacak mıyız? Kıymetli o kadar az şey vardı ki, gündeliğin devinimine kapılmış yaşıyorduk işte! Elimizden alınan bu kapılma hali mi? Korona öncesi farkında olmadığımız şimdi müthiş bir hasretle kıvrandığımız sahi neyimiz vardı? Olana dur diyebiliyor muyduk? Değişmesini istediğimiz şeyler için cesaret gösterebiliyor muyduk? Anı yakalayıp hayatın tadını çıkarabiliyor muyduk? Her gece bir yerde, bir konserde, bir gösteride, bir etkinlikteydik bunlar mı elimizden alındı? Yoksa evimizde sevdiklerimizle birlikte şahane sofralarda muhabbet bağına mı giriyorduk? Sahi şimdi tam şu anda korona mutasyona uğramış olsa bulaş özelliğini kaybetse, bizi terk etse ne yapacağız? Mesela artık ellerimizi o kadar sık yıkamayacağız, sokakta birbirimize çarparak yürüyeceğiz, maskelerle suratımızı kapatmayacağız, marketten aldıklarımızı balkonlarda bekletip, sirkeli sulara yatırıp, çamaşır sularıyla silmeyeceğiz, işe gitmek için binlerce insanla metrolara, metrobüslere dolacağız, sevgide hiç kusur etmeyen bizler sevdiklerimizi canımız istediğimiz zaman göreceğiz, aman konserlere, etkinliklere, çayırlara, çimenlere, sahile, adalara modalara yayılacağız, kim bilir daha neler… Bu mudur? Çünkü korona öncesi dünya şahane bir yerdi biz değerini anlamamıştık öyle mi?
Küresel ısınma yoktu, karbonu salınımı yalandı, hava kirliliği bir dedikodudan ibaretti savaş tarih kitaplarında kalmıştı. İşverenimiz bizi bizden çok düşünürdü, devleti ala yaşanabilecek tüm hak ve özgürlükleri üzerimize yığmıştı, şiddet bir tevatürden ibaretti, trafik mi o da ne, ayın sonu nasıl gelecek bir geçmiş zaman sorusuydu, çocuklar ilkinden yükseğine kadar özgün eğitim olanakları donatılmıştı, işsizlik bilinç dışıydı, hastalık zaten evlerden ırak fantastik film öğesiydi, kim bilir daha neler…
Hayatımız korona öncesi de korona sonrası da aynı! Sadece ilk defa aynı anda aynı mekanda bu musibeti birlikte yaşıyoruz. Susan Sontag, mekan her şey bir yerde olmasın diye zaman her şey bir anda olmasın diye yaratılmış olmalı demiş. Hah işte, o oldu!
Tek anda ve bir mekanda tüm dünya karantinadayız!
Hayat ve felsefe. ... Hayat Felsefesi sözler,aforizmalar,resimler
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen yorum yazarak katkı sağlayınız...